26 Haziran 2013 Çarşamba

KURŞUN KALEM

Bu kadar rengin içinden, payıma kara düştü.. Bir ara maviyi severdim, delicesine.. Denizlere martıların, gökyüzüne bulutların yakışması gibi, yakıştırırdım yüreğimin derinliklerine.. Özgürlüğün timsaliydi benim için.. '' Birgün, birgün muhakkak kavuşacağım, bu hayatsız hayatın özgürlüğüne!!'' diyerek , dişimi sıkardım..
Yıllarca, üzerimde gezinen kara bulutun akıttığı kara damlaları, hep geriye atmak için uğraştım.. Her geleni geriye, her geleni geriye...... Artık, geriye atacak takatimin kalmadığı bir zamandı.. Kendimi, ciğerime yağan kara damlalara terk etmiş, akıntıda sürüklenirken, inancı zorlayacak bir Güneş doğmuştu.. O kadar aydınlıktı ki, gözlerim, kulaklarım, kalbim kamaşıyordu.. Cennet'in dünyadaki versiyonu dedirtecek bir aydınlık.. Öyle bir aydınlık ki, bütün renkleri bir anda sevdirecek kadar.. NeFret edilesi griye bile, hayatı hissettirecek boyutta... Ormanın yeşilini, çiçeklerin cümbüşünü, toprağın ve suyun o tanımsız rengini, kısacası dünyayı dünya yapan her şeyi aydınlatan bir Güneş... Hergün ''Çölde miyim? Serap mıdır gördüğüm?'' sorusunu sorduran inanılmaz, tariFsiz bir duygu.. Ne mi oldu?? Lanet olası dünyanın, aşağı bir memleket olduğunu unutmuş ve kendimi bu rüyaya kaptırmışken, birden bire, hiç beklenmedik bir zaman ve şekilde, aklı zorlayan bir karanlığın içine düşünce, ''Bir çiFt kara gözden başka ne bekleyebilirdin?'' diyerek kendimi parçalarcasına kara bir kuyuya attım.. O zaman anladım ki, istediğin kadar çırpın, istediğin kadar bu dünyanın yalan dolanına insani bir duruşla mukabele etmeye çalış, kader kalemi kurşundansa ve karaysa, önüne geçemeyeceğin bir karanlığın içinde, el yordamıyla yaşamayı öğrenmelisin.. Yıldızsız, aysız geceler gibi, zerre miktarı ışığa boyun eğmeden, ellerinde karanlıkların, kendi hayat yolunu tüketmelisin..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder